Osamu Dazai ve İntihar
Osamu Dazai, intihar ve diğer beşeri mevzular üzerine...
Bir, duyguları, bilinci ve etten-kemikten oluşan bedeni arasında şeffaf bir duvarla doğan insanlar vardır.
İki, bu insanlar için mutlak olan iki şey, doğmak ve kendi elinden ölmektir.
Üç, intihar bir evrim hatasından doğan acil durum butonu değildir.
Çok uzun zamandır içinde ruh bulunduran bir şeyler yazmıyorum. Kafamı toplamak konusunda çok iyi olduğum da söylenemez, genelde bir konuda sabit de kalamam. Kavramlar arasında ilişki kurmakta da iyi değilimdir. Mesela insani davranış denildiğinde aklıma ilk gelen şey intihardır. Ama sen ve ben, birlikte, ölümü ve ölmeyi sanki bizi hiç ilgilendirmeyen bir şeymiş gibi algılamayı deneyelim istiyorum bugün.
Eğer bir motivasyon konuşmacısı olsaydım sana önce intiharın etimolojisinden ve tarihte iz bırakmış intiharlardan bahsediyor olacaktım, sonra da neden intihar etmememiz gerektiğinden. (Bir şeyin ne olduğunu tam kavramadan önce ondan kaçmayı öğrenme tabanlı insan davranışı -maalesef- insanlığın hala yok olmamasını ve size şu an bu satırları yazmamı sağlayan yegâne içgüdü.)
Ancak elimizde Vergilius kalitesinde bir intihar rehberi olan Osamu Dazai gibi bir yazar varken intiharla ilgili yazımı salt bir düşünce yazısı şeklinde kaleme almam büyük bir haksızlık olur diye düşündüm ve bu fikir kafamda dönerek büyüdü.
Bugün keyifli bir ruh halinde olduğum için kısa bir araştırmayla ulaşabileceğiniz vikipedi kalitesinde bilgileri sizi uğraştırmadan tek paragrafta veriyorum: Osamu Dazai, neredeyse otuz dokuz yıl süren hayatına sayısız eser ve biri başarılı olmak üzere beş intihar girişimi sığdırmış, bir savaş sonrası dönemi Japon Edebiyatı yazarıdır. Batan Güneş ve İnsanlığımı Yitirirken isimli eserleri otobiyografi niteliği taşımakla beraber 1940’lı yıllar Japonya'sının toplumsal bir incelemesi olarak değerlendirilmektedir. Yazarın en büyük ilham kaynaklarından biri olan Ryunosuke Akutagawa’nın intiharı da Osamu Dazai için bir edebi katalizör etkisi yaratır. (Buraya Rashomon için bir parantez açmak istiyorum, başka bir yazıda ona da döneriz.) Osamu Dazai, hem kendi yaşamıyla hem de yarattığı karakterler üzerinden 20. Yüzyıla has ve intihara meyilli bir anti-kahraman portresi çizmiştir.
...Ancak biz bu yazarı yaşamı değil ölümü üzerinden inceleyeceğiz. Tanışma faslını geçtiğimize göre başlıyorum.
"Horiki, beni tam anlamıyla bir insan olarak görmüyordu içten içe. Onun gözünde aslında ölmüş olması gereken, utanmaz, şapşal bir hayalet, yani “canlı cenaze” den ibarettim."
- Osamu Dazai, İnsanlığımı Yitirirken
Osamu Dazai ve sevgilisi Tomie Yamazaki’nin 13 Haziran 1948’de gerçekleştirdikleri çifte intiharın otopsisi dönemin gazeteleri tarafından sansasyonel bir haber gibi verilerek yapılmıştır. İntiharın nedenini alkol ve madde bağımlılığına, topluma uyum sağlayamamasına, nihilizmine, umutsuzluğuna, depresyonuna ve aykırı düşünce yapısına* bağlamak insan zihnine karşı işlenen bir savaş suçudur. İntihar, sanıldığı gibi bir nedeni olan bir eylem değildir. Yaşam ve intihar arasında neden sonuç ilişkisi kurmaya çalışmak, insan doğasını tümden reddetmektir. Hatta klasik zaman kavramını bir kenara bırakabilirsek intihar eden insanların zaten ölü doğduğunu düşünmek çok da hatalı değildir. İnsanlığımı Yitirirken romanında, Van Gogh’un izlenimci oto portresine, bir hayalet resmi yakıştırması yapılmıştır. Osamu Dazai, aynaya baktığında bir hayaletle karşılaşan sanatçıların toplumdaki diğer hayaletleri de açıkça görebilme yetisi kazanmalarına ve bunu cesurca resmedebilmelerine karşı derin bir hayranlık duymuştur.
Bu gayeyle yaratılan sanat eserleri, yazarın “İnsanlardan fazlasıyla korkan kişilerin, tersine çok daha korkunç canavarları kendi gözleriyle görme isteğine kapıldıkları ruh hali...” olarak tanımladığı, benimse ruhsal hayalet avcılığı olarak nitelendirdiğim bir insan hastalığı ve aynı zamanda ölüme karşı yapılan bir maruz bırakma terapisidir.
“Şüphesiz insanın yüreğinde daha anlaşılmaz, dehşet verici bir şey vardır. İştah demek yetersiz kalır. Kibir diye adlandırmak kifayetsiz, renk ve iştah sözcüklerini bir araya getirmekse kâfi gelmez”
Yedi büyük günahtan, insanın kendini devam ettirme içgüdüsünü körüklemek harici beslenmek tehlikedir. Özellikle Osamu Dazai gibi bir hayaletseniz, bunun büyük bir öz yıkıma yol açması kaçınılmazdır. Peki, insanın kendine verdiği zarar neden kendine verdiği zarar olarak kalmaz? İntiharın bencilce bir eylem olduğunu iddia eden pek çok insan vardır. İntihar yıkım getirir, kimse sevdiği birini üzmek istemez falan filan. O zaman sorumu değiştiriyorum.
Neden Osamu Dazai intihar girişimlerinin yarısından fazlasında tek başına değil de aşıklarıyla birlikte ölmeyi seçmiştir?
Çünkü insanlar tek başlarına acı çekmeyi sevmezler.
Çünkü insanlar çektikleri acılardan tek başlarına kolayca kurtulabileceklerini fark ettiklerinde dehşete kapılırlar. Fark edilme, anlaşılma ve bir şeyler üzerinden bağ kurma arzusu bazılarında o kadar kuvvetlidir ki, geceleri uyumadan önce karanlıkta gördükleri siluetlere bile selam verme ihtiyacı hissederler.
Sen kiminle ölmeyi isterdin?
Not: Bu arada, insanların bencil olmaya hakları vardır. En çok da senin var.
*Japonya’da edebi sansürün, ikinci dünya savaşı sonrasında yavaş yavaş kalkmaya başladığını da unutmamak lazım. Çok da şaşırtıcı veya aykırı şeyler beklemeyin. zeynep, apaydın, zeynepapaydin, edebiyat, intihar, osamu dazai, spiralsanat, ölüm, nihilizm, sanat, hayalet, roman
Comments